Kapkaranlık bir ortamda yerimizde oturup beklerken, sürprizlerle dolu bir ses / müzik giriyor… Ardından duygularımızı etkisi altına alan melodiler eşliğinde baş başa kalacağımız görüntüye hazırlıyor. Ve görüntü ile sesin birleşimiyle yolculuk başlıyor…
Sinemada müzik, artık izleyiciyi eğlendirmek, sahnelerin bazı bölümlerindeki boşlukları örtmek, ya da kulak doldurmak için kullanılmıyor. Son yirmi yıldır gerçekleştirdiği atılım ile yönetmenin olmazsa olmazı, en büyük yardımcısı oluyor…
Psikolojik olgulardan yararlanan sinema, yine psikolojik olguları en iyi vurgulayan müziksiz yapamaz… Kullanılan görüntüler insanda bazı farklı duyguları açığa çıkartırken, müzik de buna destek oluyor. Film boyunca görüntüye eşlik eden ve dramatik eserde anlatılan olayların seyirci üzerindeki etkisini pekiştirmek için kullanılan bu enstrümantal müzik, bugün bambaşka kulvarlarda, hatta görüntü ile yarışır durumda…
Ufuk Güral, tarihsel evriminden başlayarak, günümüzde kullanılan film müziklerini ele alırken, özellikle elektronik müzik olgusu üzerinde duruyor. Yazarın, akıcı ve sade anlatımında, film müziklerinin, tv dizilerinin unutulmaz temalarının hangi ihtiyaç doğrultusunda nasıl geliştiğine, müzik ve görüntü ilişkisinin önemine tanıklık ediyoruz.
Film müziği yapan bestecilerin en büyük destekçisi kuşkusuz görüntüler. Öykü ile paslaşan melodilerin bütünlüğü önemli. Müzikal filmler dışında, kurgusu tamamlandıktan sonra müziklerin yapılması ise en sağlıklısı. Senaryo aşamasında da besteci ve yönetmen işbirliğine girebilir.
Modern sanatlar içinde müziğe en çok yer veren tek sanattır sinema… Alfred Hitchcock, müziği gerilim yaratmak için kullanırken, Orson Welles, film müziği ile karakterleri tahlil etmeyi sever… En iyi film müziği ise ses ve müziğin karışımı olandır. Ses editörlerinin işi müziğin paralelindeki sesleri kullanmaktır. Patrick Williams, müziğin insancıl duyguları anlattığı zaman işe yaradığını öne sürüyor. Hikayede olup biteni anlatma görevini yine büyük oranda müzik üstlenir. Oyunculukların güçlü olması da çok önemlidir. Hatta bazı sahnelerin müziksiz de çok iyi sonuç verdiğine şahit olmuşuzdur. Film müziği, duygu yaratmasının dışında, yer yer gönderme yapmak için ya da yabancılaşma yaratmak gibi de bir amaç üstlenir.
“Görüntüdeki eylemle müzikteki ritmin uyumu ya da bir başka deyişle içerik ve ritim ilişkisi film müzikçisinin eserlerini yaratırken üzerinde durdukları önemli bir konudur. Söz gelimi Latin Amerika müziğinin başlıca ritimlerinden bossa-nova’yı ancak insana huzur veren sıcak tropik geceleri anlatan görüntüler eşlik edecek şekilde kullanmamız iyi bir seçim olurken hareketli bir aksiyon sahnesinde 4/4 lük ritmi kullanmak pek de fena gitmeyecektir.”
Son dönem sinemalarında duymaya alıştığımız elektronik müziğe ne yazık ki, film eleştirmenleri ve yönetmenler alışamadı… Elektronik müzik tıpkı sinemada olduğu gibi sürprizlerle dolu bir müzik türüdür. Özellikle fiziksel etki bakımından çok güçlüdür. Salonun muhtelif yerlerinden gelen seslerden etkilenmemek pek de mümkün değildir. Elektronik müziğin en önemli özelliklerinden biri de sadece kulağa ve düş gücüne hitap etmesidir.
Yazar kitabında sinema ve elektronik müzik olgusunu şöyle anlatıyor; “Elektronik müzik, geleneksel çalgılara sırt çevirmiş, gürültü dahil olmak üzere müzikte alışıla gelmişin dışındaki sesleri kullanmıştır. John Cage, her şey müziktir diyor. Çalgı ya da insan sesinden tutunda sokaktaki herhangi bir gürültüye gıcırtıya değin her şey…. Özellikle montaj müziğinde, ses banda alınır, sonra bu sesler kimi zaman olduğundan daha hızlı çalınır. Kimi zaman tersinden okunur. Değişik şekilde kullanılır. Elektronik müzikte kullanılan sesler ve teknikler gürültü ve insan sesinden teyp bantlarının montajlanmasına kadar çeşitlilik oluşturur. Elektronik müziğin ses kaynakları bütün ses enselerini kapsar…. Elektronik türde film müziği ne bir büyük orkestra ne de aylarca süren kayıtlar gerektiriyor. Gerek görüldüğü takdirde kullanılan birkaç akustik enstrüman dışında yalnızca synthesizer kullanarak gerçekleştirilen bu müzikte icracı da sadece bir keyboardist’dir ki bu da çoğu zaman bestecinin kendisidir. Film müziğinde aranan sadelik beyazperdeye gelmiş olur. Artık, sahneye eşlik etmesi için onlarca kişilik orkestraya ihtiyaç yok. Büyük orkestranın hissi ya da zevki elektronik besteci synthesizer ‘ın tek bir tuşu ile elde edebiliyor.”
Yazarın da kitabında altını çizdiği gibi, elektronik müzik film piyasasına girerek tabuları yıkmıştır. Film müziğindeki anlatım ve ifade, sahip olduğu modern yapıyı oluğu gibi değiştirdi çağdaş sinema, çağdaş müzikle eşlenmiş oldu.
Sonuç olarak, elektronik müziği anlayabilmek, synthesizer’ı akustik enstrümanları taklit eden bir araç olarak değil, kendi başına özgü sesler üreten ve bir çalgı olarak algılamak kültürel bikrim istiyor. Yazarın bu kitabı, en sevilen temalarıyla görüntü ve müzik ilişkisini sade bir uslupla ele alıyor. Sinema meraklıları, elektronik müzik tutkunları ve her müzikseverin merakla okuyacağı bir kaynak…