Usta müzisyen Fahir Atakoğlu, Ramazan ayında Ortadoğu ve Arap ülkeleriyle birlikte Türkiye’de de yayınlanacak Hz. Ömer dizisinin müziklerini yaptı. “Dizi için çalışırken Suriye’de olaylar patlak verdi. Bir ara filmler Suriye’den çıkamayacak diye çok korktuk.” diyen Atakoğlu, Arapların alışık olmadığı çok sesli bir müzik yaptığını söylüyor.
Ramazan ayının ilk günü, tüm Ortadoğu ve Arap ülkelerinde Hz. Ömer dizisi yayına başlayacak. Hz. Ömer’in hayatını konu alan, çekimleri iki yıldan fazla süren dizinin yönetmenliğini Suriyeli Hatem Ali, senaryosunu Velid Saif üstleniyor. Türkiye’de atv televizyonunda yayınlanacak dizinin müziklerini ise Türk müzisyen Fahir Atakoğlu yaptı. Senaryonun kendisini çok etkilediğini söyleyen Atakoğlu, 19 saatlik dizinin müziklerini nasıl bestelediğini anlattı.
Bu proje için size nasıl ulaştılar?
Dubai’deki prodüksiyon şirketi Muhteşem Yüzyıl’ın müziklerini beğendiği için benimle irtibata geçti. Teklif geldiğinde çok heyecanlandım. Adalet simgesi Hz. Ömer’in hayatını biliyorum.
Nasıl başladınız çalışmalara?
Tüm dizinin, yani toplam 19 saatin tamamını bir DVD ile bana ilettiler. Geçtiğimiz yıl ağustos ayında başladım çalışmaya. Önce canlı enstrümanların kaydını aldım. Büyük bir keman grubu, renk sazları, gitar, düdük, ney, tambur; bunun gibi sazlar kullandım. Onların alışık olmadığı birçok seslilik vardı. İlk kayıtları gönderdikten sonra çok beğendiler. 19 saatin, 19’unu da müzikle bezedim.
Tüm kayıtları izlediğinizde sizi en çok etkileyen ne oldu?
Senaryo müthiş. Beni çok etkiledi. Diyaloglar çok güzeldi. Savaş sahneleri muhteşem çekilmiş, büyük bir emek ve para harcandığı çok belli. Çok gerçekçi çekilmiş. Savaşlarda kullanılan efektleri de Avrupa ülkelerinde yapmışlar. Oyuncuları, hikâyesi, senaryosu çok etkileyici.
Suriye’deki olaylar çalışmalarınızı engelledi mi?
Dizi için çalışırken Suriye’de olaylar patlak verdi. Bir ara filmler Suriye’den çıkamayacak diye çok korktuk. Hatta beni çok sıkıştırdılar çabuk olmam için. Sonra her şey halloldu.
Müziklerin temasını neye göre belirlediniz?
Bana ilk 19 saati ilettiklerinde savaş sahneleri yoktu. Onları daha sonra ekledim. Arap dünyasında müzik çok sesli değildir. Çok seslilik girmiştir, ancak tek seslilik yani monofoni hâlâ devam ediyor. Koma denilen sesler vardır ve o koma sesleri seslendirmek çok zordur. Ben o melodiyi ortada bırakıp çevresini seslendiriyorum. O melodilerin yanına yaklaşmadan yerleştiriyorum çok sesliliği. Zaman zaman da doğaçlamaların üzerine seslendirme yaptım. Konuşmaların üzerine müzik istemediler mesela, ama zaman zaman diyalogların da altına müzik yaptım. Ve çok beğendiler… Orkestrasyon büyük ama zaman zaman küçülüyor. İnsan sesi de kullandım, hem kadın hem de erkek vokale yer verdim. Kısacası ben genel hikâyeyi müzikledim. Şahıslara, dizinin kahramanlarına ve ilişkilerine müzik daha çok yazılıyor. Ve çok müzik kullanılıyor. Ben o yolu tercih etmedim.
Hiç geleneksel bir melodiye yer vermediniz mi?
Bir keresinde Hz. Muhammed’in dönüş sahnesi için bir tema rica ettiler. Onların çok alışık olduğu bir temayı tekrar düzenledim. Hepsi benim bestem ama içlerinden sadece bu düzenleme…
Peki o dönemin müzikleri…
Ona hiç girmedim. Savaş sahnelerinde, bazı meydan savaşlarında, büyük davullar, metal aletlerin birbirine vurduğu sesler vardı ve o davulları da çekmişlerdi. Ben de sadece senkron olarak o görüntüler üzerine o davul seslerini yerleştirdim. Hiçbir zaman o dönemin müziği neymiş, girmedim.
Bizdeki dizi müzikleri ile kıyaslasanız…
Dizi müziği anlayışında dünya ile biz çok farklıyız. Bizde çok müzik ve uzun anlatımlar var. Onlarda ise daha seri, daha hızlı ve gerçekten de müziğin olması gerektiği yerde girme durumu söz konusu. Bir de tabii beni en çok şaşırtan, 19 saatin 19 saatinin de bana müzik yapmam için verilmesi oldu. Bu da benim için o müziği gerçekten bir bütün içinde değerlendirmeme yol açtı. Bizde diziler haftalık çekiliyor ve 90 dakikalık bölümlere müzik yapmamız için sadece bir buçuk gün kalıyor.
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/cuma_roportajkahramana-gore-degil-hikayeye-muzik-yaparim_1319953.html