Angelopoulos filmi ‘Dust of Time’ın Eleni Karaindrou imzalı soundtrack albümü çıktı. Anadolu’nun sesini içinde hissettiğini söyleyen Karaindrou, ‘Beste yaparken bildiğim her şeyi unuturum. Zihnim boş bir levha gibi olur. Müziğimde sınırlar yok’ diyor
İSTANBUL – Yunanistan’ın büyük bestecilerinden Eleni Karaindrou, ünlü yönetmen Theo Angelopoulos’un filminin soundtrack albümü ‘Dust of Time’ın tanıtımı için çok sevdiği İstanbul’daydı. Karaindrou-Angelopoulos ikilisinin 27 yıldır süren ortaklığının sekizinci çalışması ‘Dust of Time’ yayımlandığında dünyaca ünlü Time dergisi ‘Eleni Karaindrou, Yunanistan’ın yaşayan en değerli bestecisi’ ifadesini kullandı. Karaindrou, Angelopoulos’un filmlerinin yanı sıra tiyatro için de müzikler yapıyor. Çağdaş müzik kulvarında yer alan, ancak çalışmalarında geleneksel melodi ve enstrümanlardan vazgeçmeyen Karaindrou ile besteleri üzerine konuştuk.
Geleneksel müzikler üzerine çalışan etnomüzikoloji alanında eğitiminiz var. Bu durum müziğe bakış açınızı değiştirdi mi?
Müziğe yedi yaşımda, klasik Batı müziği eğitimi alarak başladım. 10 yaşıma geldğimde sürekli doğaçlamalar yapıyordum. Caz, klasik, çağdaş müzik üzerine çalıştım. Sonra Fransa’ya gittim ve Paris’te etnomüzikoloji bölümü ile karşılaştım, ilgimi çekti ve bu alanda çalıştım. Ancak müzikolog değilim. Etnomüzikolojinin bana en büyük katkısı geleneksel müziğe, sözlü geleneğe dair bakış açımı değiştirmiş olmasıdır, ilginçtir.
Müzikoloji müzik türlerini anlamaya yarayan bir alan, bir anahtar… Daha sonra kendi topraklarımdaki sözlü geleneği anlamama yardımcı oldu. Sonuçta müziğimde bu durumun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Daha donanımlı olmamı sağladı. Bu kültüre daha da yaklaşmamın nedeni oldu diyebilirim. Bir müzisyen için önemli ve farklı bir deneyimdir bu, bütün enstrmanları kullanmak, kanun, ney, santur…
Müziğinizde geleneksel ezgiler ve enstrümanların etkisi yoğun hissediliyor.
Beste yaparken çok şey biliyor olsam da o an her şeyi unutuyorum, unutmak zorundayım. Zihnim boş bir levha gibi. Ancak bu söylediğinizde haklısınız. Müziğimde ve orkestramda klasik müzik var ancak, bir taraftan da buzuki’den, ney’den, santur gibi enstrümanlardan vazgeçemiyorum. Müziğimi sınırlandıran bir şey yok. O orkestrayı neden öyle kurguladım, neden orada o geleneksel enstrümanı kullandın, detaya girmiyorum, her şey içgüdüsel gelişiyor. Bir ressamın paleti kullandığı gibi kullanıyorum enstrümanları, sanatta bir bilim adamı gibi davranırsanız sanat insanı olmaktan çıkarsınız. Ben geleneksel müzikçi değilim, çağdaş müzik sanatçısıyım. Taksimleri çok iyi biliyorum, yaptığım müzikte de doğaçlama çok kullanıyorum. Geleneksel müzikleri dinlemekten büyük keyif alıyorum. Dünyanın her yerinden farklı renkleri bulmaya çalışıyorum. Japonya, Çin, hatta Türkiye’nin her tarafından geleneksel müziğe ait çok fazla kayıt var elimde.
Türkiye’deki müzikseverler, özellikle belirli bir kitle melodilerinizi, müziğinizi çok iyi biliyor ve seviyor. Burada tanınıyor ve seviliyor olmak nasıl bir duygu?
Çok hoşuma gidiyor. Anadolulu hissediyorum kendimi. Ailem Asyalı. Anadolu’nun birçok sesini içimde hissediyorum. Dolayısıyla damarlarımda da o kan var.
Müziğinizde enstrümanlardan olmazsa olmaz dediğiniz var mı?
Bütün enstrümanları seviyorum. Seçim yapmamı sağlayan his bana rehberlik yapıyor. Bu kimi zaman obua, kimi zaman lir olabiliriyor. Kesin bir şey yok. Ancak yaylı orkestra sanırım olmazsa olmazlarımdan… Yaylı sazları mutlaka kullanıyorum. Geleneksel müziklerden etkilendiğimi hissedebilirsiniz, bu bağlamda müziğimde keşfedilmeyi bekleyen çok şey var.
Yeni projeleriniz neler olacak?
Geçtiğimiz eylül ayında Jan Garbarek, Anuour Brahem’le Frankfurt senfoni orkestrası ile birlikte çaldık. Müthiş ilgi gördü, uzun süre ayakta alkışlandı. Bu projemizi albüm yapmak arzusundayız.
Dust of Time/ Eleni Karaindrou/ A.K. Müzik
Kaynak: http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=haberyazdir&articleid=936710