IMG_5063Büyük şehirlerin, büyük gürültülerinde kaybolduğumuz olur. Beynimize gelen birden çok ses ve birden fazla uyarı ile yo(ğ)ruluruz… Ruh ve beden sağlığımız için, beynimizin de doğru frekansları duymaya ihtiyacı var…

Doğru dinlemenin önemli olduğu söylenir. İyi bir müzisyen ya da bir müzik insanı, bu cümlenin ne demek olduğunu aslında çok iyi bilir. Çünkü doğru dinlemek, etrafımızı saran seslere kulak vermek, tam anlamıyla “o an”ın içinde olmak demektir.

Çoğunlukla duyarız, ama dinlemeyiz. Kişisel, ailevi ya da iş kaynaklı problemlerimizin temelinde, kötü dinleme alışkanlıklarımızdan çıkan sorun kaynaklıdır. Beni dinliyor musun? Sorusunu ne kadar sık kullanıyoruz öyle değil mi?  Peki, gördüklerimize inanmak mı? Duyduklarımızla hareket etmek mi? Genellikle görme üzerinden hüküm verilir. Hayata atılırken profesyonellik sertifikası veren, her sınavda ya da iş görüşmelerinde sol beyinle düşünme yoklanır. Tabii ki, önemlidir. Çünkü modern dünyanın olmazsa olmazlarıdır. Ancak, dinleme ve konuşma becerileri kadar önemli olmamalıdır… Burada altı çizilen, duymama değil, dinle(ye)memektir. Bu konuda bir eksiğimiz varsa, daha incelikli öğrenme becerilerinde ilerlememiz çok zor olabilir… Anlaşılan, modern toplumların da bu konuyla ilgili kafası karışık… Aslında, en iyi gören ve gerçekte beynimize en büyük dost, kulaklarımız. Amerikalı antropolog, yazar Carlos Castaneda bakın ne diyor; “Öncelikle gözlerinizin yükünü biraz olsun hafifletmek için kulaklarınızı kullanmalısınız. Doğduğumuzdan beri dünyayı değerlendirmekte gözlerimizi kullanıyoruz. Kendimize ve başkalarına çoğunlukla gördüklerimizi anlatıyoruz. Bir savaşçı her zaman dünyanın sesine kulak verir…”

 

Kulağımızı dinleyerek eğitmek, doğru ses frekansını, ruhun ihtiyacı olan doğru zamanda vermek oldukça önemlidir. Müziği, adeta bir meditasyon yapar gibi dinlersek, ses frekanslarının da beyne ulaşmasına, doğru noktaları iyileştirmesine yardımı oluruz. Melodi ya da ritimlerin sihri, ruhumuzu ele geçirmeye meyillidir. Bitene kadar, gözlerimizi kapattığımız anda, nerede olduğumuzu unutturur. Parça bittiğinde yeniden bu dünyaya döner, uyanırız.

Hepimizin kaçış noktasıdır müzik. Sosyal ve hatta ruhsal birleşme aracımızdır. Kendi kendimizi iyileştirmek için ona sarılırız. Aslında bilinçli ya da bilinçsiz, yaptığımız müzikal tercihlerle, ruh durumumuzu da şekle sokarız.

Dinleyememekten şikayetçi isek, beynimizin ses dopingine ihtiyacı var demektir. Örneğin, kulağımıza verdiğimiz uyarıcı niteliğinde, enerji verici, yüksek frekanslı bir müzik ile, beyni harekete çok kolay geçirebiliriz.  Yüksek tempolu uyarıcı bir melodinin beyni, pozitif yönde harekete geçiyor olması, ruhu da olumlu yönde etkiler. Müzik iyileştirme aracıdır. Zihnimizi, kalbimizi ve hatta bedenimizi, bilinen birçok yöntemden çok daha hızlı etkiler. Bu etki nasıl olursa olsun, tv kanalı değiştirir gibi müzikal algımızı çeşitlendirir ve değiştirirsek, beyin dalgalarımıza da müdehale etmeyi başarabiliriz. Nefes alış verişlerimizi kontrol altına alabilir, kalp atışımıza, nabzımıza ve hatta kan basıncımıza etki edebiliriz. Tabii hepsi, doğru dinleme ve yüksek farkındalıkla mümkün olur…

Dikkat dağınık ve konsantrasyon zayıf ise Batılı müzikologların tavsiyesi, Mozart ya da Barok dönem müziklerini dinlemektir. Bu müzikler, bilinci yerine getirmede yardımcı olur.

Analitik düşünüyor ve içinizden geldiği gibi davranmakta zorlanıyorsanız; romantik melodiler, yemek/asansör müzikleri, caz ya da newage önerilir. Bu melodiler, gevşetir ve bedene pozitif bir ruh katar… Yani asansör ve otel lobilerinde bu melodilerin kullanılıyor olması tesadüf değildir. Yavaş nefes almaya iten bu müzikler, hisleri kontrol etmeyi ve derin düşünmeyi sağlar. Bazen de melodilerin ötesinde, enstrümanlara da büyük görev düşer. Keskin ve kuş sesine benzeyen piccola adlı enstrüman, mutluluk ve heyecan hissini tetikler.

Efkarlı iseniz, dinlediklerinize çok dikkat etmeniz gerekir. Temposu düşük ve hüzünlü melodiler, acılara acı ekler. Bu yanlış frekanslar beyne ulaşır ve duygu durumunuza etki eder. Böylelikle kalp yorulur, ruh yanlış beslenir… Yanlış zamanda yanlış şarkı dinlemek, zayıf zemine bina inşa etmek demektir. Zemin zayıf, malzeme eksik ise, ilk depremde zahiyat da büyük olur. Ya ölüm, ya kalım… Siz hangisine razısınız?

Müzik bilimcilerin, çeşitli testlerle psikolojimize ve aslında en önemlisi de yaşadığımız koşullara göre doğru frekansı vermeleri mümkündür. Ya da kitleleri istenilen yöne hareket ettirmek, yine beyne gönderilen çeşitli müzikal formüllerle sağlanabilinir. Örneğin, evinizde büyük bir davet veriyorsanız, misafirlerinizi karşılarken fonda vals çalmalısınız. Çünkü valsin ritmi, insanları daha çabuk organize olmaya iter.

İster hareketli bir dansa, isterse de basit bir sabah yürüyüşüne eşlik etsin,  müziği hangi amaçla kullandığımız çok önemlidir. Dayanıklılığımızı artırarak, günü daha eğlenceli geçirmemizi sağlama potansiyeline sahiptir. En sevdiğiniz müziklerden oluşturacağınız bir antrenman parçaları, kendinizi çok daha iyi hissetmenizi sağlar. Sarmalayıp ısıtarak, beden ısımıza etki eder. Bağışıklık sistemini dahi güçlendirme etkisine sahiptir.

Bedenimizin bilinçli dinlemekle başlayan ses dopingine ihtiyacı vardır, çünkü ruh da beslenmek ister. Neyi nasıl ve hangi zamanlarda dinlemeli kapsamlı bir konu olsa da, aslında temel sorunumuz dinleyememektir… Ne dersiniz? Belki de bütün mesele bu…