İçinizden geçenleri satırlara döktükten sonra, bir yayınevinin kitap yapması için günlerce elinizde

dolaştırdığınız öyküleriniz oldu mu? Ya da notalara döktüğünüz duygularınızı, prodüksiyon şiktelerinin

sahiplerine dinletmek için kapısında beklediğiniz? Yaratırken aynı zamanda beğendirme telaşı da

yaşadınız mı?

Kimi, kaprisinden, kimi kıskançlığından, kimi de üşengeçliğinden kendi dünyasına davet etmek

istemiyor. Hatta el uzatmak yerine, pek çok sanatçı, güç, para ve itibar için birbirleriyle mücadele

ediyor. Sonrasında toplum bir rolün içine çekiyor bizi, topluma karışıyoruz yaratıcı olmaktan

vazgeçiyoruz, üretemediğimiz için de tükeniyoruz. Uğraşımız sanat ise, aslında tamamen yalnızız.

Yalnız da olmalıyız! Evrenin karanlığındaki tek bir kıvılcım gibi… Birey, bir şey yaratırken kendisini

yalnız hissetmesi gerekli. Toplumun içinde, ama gerçekte dışında olmalı… Yaptığımız şey sadece

bizi ilgilendirmeli… Sonrası mı? At denize, biri mutlaka bulur bizi. Aynen, yelkenli gemilerin okyanus

seferleri sırasında, zor durumda kaldıklarını bildirmek için şişeye mesaj koyup denize attıkları gibi.

Sonunda birisi bulup, yardım çağırır umuduyla…

Yunan asıllı Fransız besteci Iannis Xenakis’in felsefesi de bu. Hayatının anahtar sözcükleri “hareket

etmek” ve “farklı birşey yapmak”. O, bir gün 20. Yüzyılın sonunun ruhani sembolü olarak anılabilir…

Tüm varlığı geleceğe bakıyor. Arıyor, istiyor ve yeni olana özlem duyuyor. Iannis xenakis günümüzde

doğa bilimleri ve müziğin belirli bileşimlerini herkesten çok daha tutarlı bir şekilde hayata geçiriyor.

“Farklı olmam gerekiyordu, yoksa yaptıklarımın bir kıymeti olmayacaktı. Bartok kendi yaptığı şeyi

benden çok daha iyi yapabilirdi. Brahms’a da hayrandım, ama bu onun gibi beste yapmam anlamına

gelmiyordu… Taklit varoluşsal bir hatadır. Dolayısıyla, müzisyen, sanatçı, müzikteki bu bayağı ilişkiler

döngüsünden kaçabilmek için tamamen bağımsız, yani tamamen yalnız olmalıdır. Yapmak zorunda

olduğunuz şeyi, içinde bulunduğunuz zaman diliminde, elinizdeki imkanlar dahilinde yaptığınıza ikna

olmanız gerekir. Eğer elinizde başka imkanlar olsaydı, başka birşey yapardınız…”

Iannis Xenakis, müziğin matematikçisi, mühendisi, kimyageri ve hatta fizikçisi. Duyguya karşı adeta

bir keşişi andıran disipliniyle direniyor. Geçmişteki köklerini kesip attıkça, onlarla Yunan felsefesi,

mimarisi, edebiyatı – doğrusu Yunan medeniyetinin tamamı gibi başka kanallar üzerinden çok daha

güçlü ilişkiler keşfediyor.

Besteci Iannis Xenakis’i ve yaşam felsefesini bize anlatan, aynı zamanda keyifli söyleşisiyle bu kitabı

soluksuz okutan müzik yayıncısı Balint Andras Varga. Lemis yayınlarından Türkçe’ye yeni kazandırılan

bu kitabın orijinali 1996 yılında yayınlanmış.

İlginç bir yaşam öyküsü var Iannis Xenakis’in. Onun sıradışı müziklerini dinlemek için önce onu

okumak ve tanımak gerekir. Babaannesi Gelibolu’da doğmuş. Babası iş adamı, Romanya’da yaşamış

ve Yunan ordusuna katılarak Türklerle savaşmış. Xenakis, girit kökenli bir isim. Bestecinin doğum yeri

ise Romanya, Braila. Bu bölgede en yoğun dinlenen müzik çingene müziği.

“O müziği sevmiyorum. Çünkü bende çok üzücü anılar uyandırıyor. Annem ben beş yaşımdayken

öldü. Radyoda ve kahvehanelerde bu tür müziği duyduğumda aklıma hemen annem geliyor…

Duyduğum ilk müzik Romen halk müziği ve çingene müziğiydi. Sonra Yunanistan’da bambaşka bir

müzik olan Yunan halk müziğini ve her Pazar kilisye gitmemiz gerektiğinden Bizans kilise müziğini

duydum. Bunların hiçbirini sevmedim. Ama her birinin üzerimde etkileri oldu. Hatta bu etkilerden

uzaklaşmak da istiyordum. O yüzden onlarla mücadele ettim. Bu bir savunma mekanizması… Ve hala

üzerimde. Bu nedenle tamamen özgün bir müzik besteliyorum. Kulağa komik geldiğini biliyorum

ama, bazen duygusal bir melodi beni göz yaşlarına boğabiliyor. Nevar ki, ben bu şekilde etkilenmek

istemiyorum.”

Müzik bu şekilde dinlenmememli diyor Iannis Xenakis. Çocukluğunda yaşadığı kötü acıları hatırlatıyor

ona bu müzikler. Aslında onu bu kadar etkileyen, müziğin kendisinden çok taşıdığı öznel renk.

“Mesele, müziğin kendisinin duygularla yüklü olması değil, müzik, burada mutlu, şurada hüzünlü

olmamız gerektiğini dikte etmiyor, tepkiyi tanımlayan içinde bulunduğumuz toplum. Avrupa müziği

Çinli bir dinleyici kitlesine Avrupalı kitleye söylediği şeyden tamamen farklı birşey söylüyor. Biz de Çin

müziğini Çinlilerden tamamen farklı kulaklarla dinliyoruz. Ama bunun böyle olduğu zaten bariz.”

1940’ların başı… Yunanistan’ı önce İtalyanlar, sonrasında da Almanlar işgal eder. Iannis Xenakis de

direnişe katılanlar arasındadır. Toplantılar, eylemler düzenlenir. Yunan işçilerin Alman fabrikalarında

çalışmak üzere Almanya’ya götürülmesini protesto ederler. Yüzbinlerce insanın katıldığı dev eylemler

düzenlenir. İşte bu durum ve deneyim Iannis Xenakis’ın müziğine büyük önemi olur. Ardından

mülteci olarak yaşadığı Paris’li yıllar başlar…

Yalnızlığı ve soyutlanmışlığının ortasında birşeylere tutunmaya çalışır. Eski hayatı ve içinde bulunduğu

yeni koşullar… Kafasındaki eski dünya imgesi ve yeni deneyimler… Neticede tüm bunlar birbiriyle

çatışır. Gerçekten kim olduğunu keşfe çıkar. Bu süreçte de geleneksel Yunan halk müziği güvenli

bir nokta gibi görünür. Bir yandan Yunan kilise müziği ile Romanya ve diğer ülkelerin halk müziği ile

bir yandan da plaklar dinleyip kitaplar okur. Ve artık, kendi ayaklarının üzerinde duramayacaksa hiç

durmayacaktır…

Müziğin, gündelik hayatımızın bir parçası olduğunun altını çizer Iannis Xenakis… Ve müziğin aşırısı

iyidir der. Tıpkı hayatlarımız gibi. Müziğin de sürekli olarak keyif vermesi gerekmez. Özellikle

derin müzik hiçbir zaman böyle değildir. Yer yer keyif verdiği olur, ancak derin müzik çoğu zaman

korkutucudur. İyi müzik kriteri nedir denildiğinde aslında tek bir yanıtı vardır belki de; içinde

huzur ve kavgayı, dinginlik ve acıyı barındırır. Müzik sestir, yani eylemdir. Müzik yoksa sessizlik

vardır. Bestecinin savunduğu ise; sessizliği kötüye kullanmamak gerektiğidir. Sıradışı bestelerinde

ilginç seslerin nasıl üretileceğini ve bu seslerle neler yapılabileceğine şahit oluyorsunuz. Yaşadığı

acıları, eylemleri, bazen de dingin hayatının izlerini dinliyorsunuz. Iannis Xenakis’ın hayat felsefesi

ve müziğe bakışını bu söyleşilerle öyle keyifle okuyorsunuz ki, dilde imkansız olanı müzikte nasıl

hayata geçirebildiğine şahit oluyorsunuz. Çünkü onun da dediği gibi, müzik bir dil değildir. Seslerle,

sembollerle birşeyleri ifade etmek gibi bir görevi yoktur. Müzik, tek başına ayakta durmalıdır.

Ötesinde hiçbirşey olmaz…

http://kitap.radikal.com.tr/Preview/404885-yazdir